Yanı başımızdaki Bulgaristan’da çok sayıda Türk-Müslüman yaşamakta. Bugünlere gelebilmek için ağır bedeller ödeyen bu insanlar; geçmişte yaşadıklarını hala kalbinin en derinlerinde hissediyor. Biz bu yazı dizisinde Bulgaristan’ın özerkliğini ilan ettiği 93 Harbi’nin ardından yaşananların bölgedeki Türklere etkilerini kronolojik sıra ile ele alacağız.

                Geçtiğimiz hafta Osmanlı İmparatorluğu’nun Balkan Savaşları’nda yaşadığı toprak kaybından ve bu dönemde Balkan uluslarının Osmanlı’ya karşı nasıl örgütlendiğinden bahsetmiştik.

                1912 yılına gelindiğinde Balkanlar’ın üzerine kara bulutlar çökmüş, gergin ve kasvetli bir hava tüm coğrafyayı kaplamıştı. Beklenen savaş artık kapıdaydı. Balkan ulusları uzun süredir Osmanlı’ya karşı örgütleniyor ve geniş çaplı bir savaşa hazırlanıyordu. Savaş patlak verdiğinde Osmanlı iyiden iyiye zayıflamış ve artık sahip olduğu toprakları hâkimiyeti altında tutamaz hale gelmişti. Keza Osmanlı, I. Balkan Savaşı’nda Bulgaristan, Sırbistan, Yunanistan ve Karadağ ittifakına karşı direnemedi ve savaş sonunda mutlak kaybeden olarak Balkanlar’daki topraklarının tamamından vazgeçmek zorunda kaldı. I. Balkan Savaşı’nın en büyük kazananı ise Bulgaristan olmuştu. Bulgaristan’ın Ege Denizi’nin kuzeyinden, Karadeniz’in batısına kadar geniş bir alana yayılması başta Yunanistan ve Sırbistan olmak üzere Balkan ittifakını çok rahatsız etmekteydi. Nihayetinde Sırp, Yunan ve Romen orduları yeni bir ittifak kurdu ve Bulgar ordularıyla amansız bir savaşa tutuştu. Tarih kitaplarına II. Balkan Savaşı olarak geçen bu hadisede Osmanlı, yaşanan karışıklıktan faydalanarak Bulgaristan’dan Edirne’yi geri aldı. Akabinde taraflar arasında anlaşmalar imzalandı ve Bulgaristan kazandığı toprakların bir kısmından vazgeçmiş oldu.

                Balkan Savaşları’nın bu coğrafyadaki Türk-İslam varlığına çok önemli etkileri oldu. Bilhassa Bulgaristan topraklarında Türklerin gördüğü işkenceler Türklerin zihnindeki milliyetçilik duygularını güçlendirmiş ve bu duygularla Türklerin bir kısmı Anadolu’ya göç etmiş ve bir kısmı da kalıp mücadele etmeyi tercih etmiştir. Daha önce de belirttiğimiz gibi, kalıp mücadele etmeyi tercih eden Türkler, asimilasyon politikasına maruz bırakılmış, zorunlu göçe tabi tutulmuş ve daha nice sorunla baş etmek zorunda kalmıştır. Göç etmeyi tercih eden Türkler ise sonu Anadolu’ya uzanan bu uzun yolda açlıkla, susuzlukla ve bulaşıcı hastalıklarla mücadele etmiştir.

                Türk azınlıkların haklarını gözeteceğine dair bir antlaşma hükmünün altına imza atmasına rağmen verdiği sözü tutmayan Bulgaristan ise boşalan Türk köylerine hızla milliyetçi Bulgar unsurlarını yerleştirerek bölgenin demografik yapısını tamamen değiştirmek istemiştir. Fakat bu uygulamanın sonucunda dahi Bulgaristan’da (Batı Trakya bölgesinde) 500 binden fazla Türk yaşamaktaydı.

                Evleri talan edilen, hayvanları çalınan, köyleri boşaltılan ve maddi manevi her şeyini bırakarak Anadolu’ya doğru kafileler halinde yola çıkan Türkler ise yol boyunca tarifi güç sorunlarla karşılaştılar. Bulgar mezaliminden kaçan Bulgaristan Türkleri bu sefer de açlıkla, susuzlukla ve bulaşıcı hastalıklarla mücadele etmeye başladı. Balkan Savaşları sırasında yola çıkan göç kafilelerinin en büyük umudu geçtikleri yerlerde Osmanlı ordusuyla karşılaşmaktı, Balkan Savaşları’ndan sonra yola çıkan Türklerin ise artık böyle bir umudu kalmamıştı. Bu dönemde yaklaşık 200 bin Türk Anadolu’ya ulaşmak umuduyla yola çıktı. Bir kısmı henüz yoldayken hayatını kaybetti. Geriye kalanlar ise yaşadıkları acıları kalbine kazıdı ve 20. Yüzyılın henüz başlarında yeni yaşamlarına sımsıkı sarıldı.

Bulgaristan’da kalan Türklerin önünde ise uzun ve meşakkatli koca bir asır vardı.

               

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol