Günümüzde kendi çıkarı için sözünden cayan, birinin arkasından dünya kadar atıp tuttuktan sonra yüzüne gülen, dün söverken bugün (her nasılsa) seven insanlar için kullanılan dalkavuk sözü, eskiden saraylarda devlet büyüklerini nükteli sözlerle eğlendiren insanlar için kullanılırdı. Bugünse Türk Dil Kurumu'nun “çıkar ve yarar beklediği ya da kendisinden çıkar sağladığı kimselere, makam ve durum olarak büyüklere karşı saygı ve hayranlık göstererek yaranmak isteyen kimse, huluskâr, yağcı, yalaka, yağdanlık, yalpak, yaltak, yaltakçı, kemik yalayıcı, çanak yalayıcı” diye tanımladığı dalkavuk sözü, birçok örneğini kolaylıkla bulabileceğimiz bir tiplemedir.

Herhangi bir kurumu ya da toplumsal grubu dışardan izlemeniz yeterlidir. Grubun içinde farklılıklarıyla kendilerini hemen belli ederler. Binlerce karınca içindeki bitler gibidirler. Anlaşılmaması imkânsızdır. Yüzlerinde gevrek bir gülümseme ile çıkar yularının bağlı olduğu şahsı ya da kurumu dilinden düşürmeden salyaları akarak gezerler. Dosya ve çanta taşırlar, imza işleri için kapı kapı gezerler. İmkân verilse onlar adına yemek yer, tuvalete bile giderler. Hiçbir zaman çevrelerine güven vermezler. Tek ayağı üstünde binlerce yalan söyleyebilirler. Atınca mangalda kül bırakmazlar; ama bir işin düşse ara ki bulasın.

Bilir misiniz dalkavuk kimdir? Efendisinin her sözüne evet diyerek kavuk sallayandır. Efendisi eşeğe deve, hindiye tavuk dese hiç itiraz etmeden tasdik edendir. Yerine göre eğriye doğru, doğruya eğri diyendir. Efendisi isterse pamuğa taş, taşa pamuk diyendir. Hatır için kışa sıcak, yaza soğuk, beyaza siyah, siyaha beyaz diyendir. Bir filozofun her sözüne onay veren dalkavuğa cevabı “Arada bir itiraz et ki iki kişi olduğumuz bilinsin.” olur. Böylesi hiç’e yakındır varlıkları dalkavukların. Yine bir gün bir bey dalkavuğuna sıfırın ne olduğunu sorsa dalkavuk “Sizin huzurunuzda benim durumum beyim.” diyebilir ancak. Bu denli yalaka olur dalkavuklar. Öyle ki göğe doğru bir ördeğe ok atıp vuramayan bir kral, dalkavuğuna ördeği vurup vurmadığını sorsa, dalkavuk korkudan ördeği bağışlama lütfunda bulunduğunu söyler. Böylesi nabza göre şerbet dağıtandır dalkavuk. Dalkavuğa sorsalar bir zamanlar methedip adeta göklere çıkardığı patlıcanı neden kötülediğini, dalkavuk, patlıcanın değil, efendisinin adamı olduğunu söyler. Bu derece yaltakçıdır işte dalkavuk.

Peki bir insan neden dalkavuk olur? Ya da bir insan ne demeye bir dalkavuğa esir olur? Öncelikle kendine güveni olmadığını kabul etmek gerekir. Bu arada başkalarının sırtından geçinmeyi alışkanlık haline getirmek ve kurnazlık hasletleri de şarttır. Giyimi kuşamı düzeltip belli bir gücü temsil eden birinin ardında onun önemi kendine aitmişçesine dolaşıp kendini değerli hissetmenin yerini ne alabilir ki? Dalkavuk gibi düşünsenize; işini sağlama almanın daha kolay başka bir yolu var mı?

Dalkavukluğun sağladığı çıkar dürüstlüğün kazandırdığı faydadan fazla olduğu sürece dünde var olduğu gibi bugünde de bitmeyecektir bu tiplemeler. Dalkavukluk, insanlığın hayat bulduğu ortamlarda dürüstlüğün yeşerip kök salmasına engel olacaktır. Ne adalet terazisini doğru tutacak bir eli ne de sözü haktan yana söyleyip gerçeği kavrayacak bir dili vardır. Dalkavukluğun artmasıyla beraber adına “erbab-ı yalaka” diyebileceğimiz bir kesimin oluşması da kaçınılmazdı. Böylece siyasette “etek öpücü” ve “çanak yalayıcı”, edebiyatta “ölü” ya da “diri sevici” tipler hızla türedi. Ayrıca gündelik hayatta da “gönüllü avukatlık” ve “yelpaze tutuculuğu” gibi yeni meslekler doğdu.

Yağdanlık vazifesiyle bağlı olduğu kişiyle arasında sanki gizli bir anlaşma varmışçasına eş zamanlı hareket eder dalkavuklar. Bu karşılıklı ilişkide söylenen sözlerin samimiyetine ne pohpohlayan ne de pohpohlanan inanır. Yalakaların sahicilik derecelerini anlamanın kolayı, yollarına kırmızı halılar serdikleri kişilere o kişiler güç ve etkilerini kaybettiklerinde nasıl davranacaklarına bakmaktan ibarettir. Yalakalık, sonuç alma odaklı olduğu için hızlı işleyen bir süreçtir. Öyle ki hafızada mola bile verilemez. Süreç sonunda yalakalar alacaklarını alırlar ve bir dahaki menfaat dönemlerine kadar ortalıktan kaybolurlar. Gömlek üstüne gömlek giyer gibi kişilikleri üstüne başka başka kişilikleri giyinirler. Çıkar sağlayacakları yüksek menfaat sahiplerinin gururlarını yalayarak gıdıklanmalarını sağlarlar. Alan memnun, satan memnun işte. Biri kendi çıkarını kovalarken diğeri de işini yaptırıyor. Taraflar için kendilerince verimli bir gizli sözleşme işte, hepsi bu.

Dalkavuğun ve dalkavukluğun ne olduğunu ve nelere sebep olabileceğini en güzel anlatan Hüseyin Nihal Atsız’ın, Dalkavuklar Gecesi’ romanıdır. Otoritenin yanında, otoriteye ve güce şirin görünmeye çalışan dalkavukları anlatması açısından önemli bir romandır. Romanda, Hatti ülkesinin kralı Kral Subbiluliyum’un mahzendeki şarapları bulmasıyla yakalandığı şarap bağımlılığının ülkeye zarar vermesi ve etrafındaki dalkavukların onu yanlış yönlendirmesi konu edilmiştir. Başkumandan Tutaşil, yiğit ve çalışkan bir askerdir; ama şarap içmediği ve dalkavukluk etmediği için ayak oyunlarıyla görevinden alınır. Romanın en can alıcı yeri “Kahramanlar öldüler. Bu gece dalkavuklar gecesidir.” cümlesidir.

Bugün de resim bundan çok farklı değil aslında. Yine güç odaklarının çevresini saran dalkavuklar yüzünden iş yapacak, fedakâr ve gönüllü kahramanlar oyun dışında kalıyor. Yine kazananlar sadece şahsi çıkarı peşinde koşanlar oluyor. “Ben” olmaktan “biz” olmayı unutmuş dalkavuklar ve pohpohtan hoşlanan efendiler yüzünden adalet, siyaset, edebiyat, sanat, müzik, günlük hayat gibi birçok alanda otorite zayıflığı boy gösteriyor. Kahramanlar yine oyunun başında şah-mat oluyor. Başarıları geçici de olsa yine dalkavuklar kazanıyor, kahramanlar ölüyor. Dalkavuklar Gecesi hâlâ sürüyor…

Yazım: Ocak 2019

Yayım: 7.Mayıs.2019

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol