Çanakkale'ye Van'dan taşınalı çok olmamıştı. Küçük kızım Ayça Ceren 7. Sınıfa gidiyordu. Oturduğumuz sitenin bahçesi okul bahçesi ile karşı karşıya olduğu için okulun bütün zilleri sanki evin içinde çalıyor gibiydi. Evin camından görünen okul bahçesine sık sık bakar, ortama yeni adapte olan kızımı kontrol ederdim.

Ayça Ceren sarı kıvır kıvır saçlı, pamuk gibi bembeyaz tenli çok şirin bir kız çocuğuydu. Her sene tatillerini geçirdiği annesinin memleketine taşınmış da olsa yine de okul ortamı , çevre yabancıydı.

 Ayça yumuşak başlı ablası gibi değildi, doğru bildiğinden şaşmaz, kendinden emin, haklı olduğunda geri adım atmaz burnunun dikine giderdi. Okul arkadaşları , babası doğulu olduğu için ona"Beyaz Kürt " adını takmış ,sık sık bu dik kafalı kızı kızdırmaktan zevk alıyordu . Ayça' da sonunda dayak yiyeceğini bilse bile kavgadan çekinmiyor onlarla kavga ediyordu.

İnsan anne olunca yavrusunu korumak ,kollamak ,kayırmak istiyor. Evden kavgalarını görür görmez aşağıya iner müdahale ederdim.

"çok ayıp çocuklar hiç size yakışıyor mu ,güzel güzel anlaşın" diye onları uzlaştırmaya çalışırdım. Çocuk onlar bugün kavga eder yarın barışır. Üstelik herkesin çocuğu kendine değerli , benim kızım bana nasıl kıymetliyse, diğer çocuklarda anne ve babalarının yanında o derece kıymetli olduğunu düşünür korumacı yanımı bastırmaya çalışırdım.

Ayça'nın uyumu esnasında ki arkadaşlarıyla  kavgaları bana yıllar önce olan bir olayı hatırlattı...Büyük kızım Damla'nın Nilay adında bir arkadaşı vardı. Baba Ayhan, anne Nilgün'ün isimlerinin birleşmesinden kızın adını Nilay koymuşlardı. Nilay kumral sessiz sakin uyumlu bir çocuktu. Annesi kızımın öğretmeniydi ,sık sık karşı komşuma misafirliğe geliyorlar Nilay oradan bize geliyordu.büyük kızım ve küçük kızımın arasında 9 yaş olduğu için Damla ve arkadaşları genelde Ayça'yı aralarına almak istemezdi. Nilay bu ufaklığı seviyor ufaklık da ona tapıyordu . Ablasının arkadaşı sanki bu küçük cadının misafiriymiş gibi geliyordu. Ben onlara mısır patlatır, kestane pişirirdim. Üç çocuk çok güzel vakit geçirirlerdi.

Yaşadığımız yer Van'ın Erciş ilçesindeki bütün memurlar hemen hemen birbirlerini tanır, mutlaka bir yerlerde yolları kesişirdi. Çok fazla sosyal yaşam alanı olmadığı için, yemek yemek, bir yere gitmek bile bize lüks gelirdi. Erciş şeker fabrikasında her hafta cumartesi akşamları lahmacun gecesi olurdu. Biz de lahmacun gecelerini kaçırmaz mutlaka giderdik .Nilay ve ailesi de gelirdi çocuklar bir arada oynar vakit geçirirlerdi. Nilay'ın anne ve babası bir tanecik kızlarını gözlerinden sakınır, öper koklarlardı.

Nilay'ın babası hakim olduğu için adliye lojmanında kalıyorlardı. Bu sessiz sakin kızcağız çok uyumlu biriydi , arkadaşlarıyla hiç sorun yaşamazdı  ama nihayetinde çocuk olduğu için bir gün bir arkadaşı ile tartışıyor olaya diğer çocuğun annesi karışıyor Nilay'a kızmaya bağırmaya başlıyor. Karşısındakinin küçücük bir çocuk ana kuzusu olduğunu unutan kadın acımadan ona" hakim kızıyım diye kendini ne zannediyorsun sen evlatlıksın ona göre konuş" diye kızı paylıyor küçük kız duyduğu bu sözle şoka giriyor , çok üzülüyor eve giriyor ve babasının önemli evraklarını koyduğu dolabı açıyor evrakların arasında evlat edinilmiş olduğunu öğreniyor. Dünyaya ,anneye babaya inancı sarsılıyor.  O güne kadar önemli yaşadığı her şeyin yalan üzerine kurulu olduğunu , en güvenli insan olan anne ve babasının aslında anne ve babası olmadığını öğreniyor, kime inanıp kime güveneceğini bilemiyor.

anne ve baba henüz 8 aylıkken evlat edinmişler ve bütün dünyaları olan bu güzeller güzeli yavrularına bir türlü gerçeği söylememişti ve onun orta okul çağı gelmiş, belki hiç söylemeden büyüyebilir diye düşünmüş olmalılar ama nereden öğrenmişse öğrenmiş kendi çocuğunu Kayıran bu bencil anne onun bütün inançlarını sarsmış dünyasını başına yıkmıştı.

Bir süre sonra aile kızlarını yanlarına alarak İstanbul'a taşındı çocukluğunun geçtiği, sevdiği arkadaşlarından ayrılmak, yeni bir yere alışmak ve öğrendiği gerçekle yüzleşmek zorunda kalan Nilay bunalıma girmişti.üstelik aynı sitede kendinden birkaç yaş büyük bir delikanlıya platonik aşık olması ve aşkına karşılık alamaması onu iyice karamsarlığa itiyordu .

Artık hayatı sevmiyor, yaşamak için bir anlam bulamıyordu küçük kız.

Bir gün televizyon seyrederken okuduğum altyazıyla sarsılmıştım ; kızımın güzeller güzeli arkadaşı girdiği bunalım sonucu canına kıymış henüz 14 yaşında ölmek isteyecek kadar dünyadan vazgeçmişti. Nilay onu canından daha çok seven anne ve babasını düşünmemiş canına kıymış.

Bu noktaya girilmesine ki en büyük nedenin boşboğaz bir kadının kendi çocuğunu kayırma bencilliğini görmüştüm neden bizim olanı bizden olanı koruyup Özen gösterirken bizim olmayan bizden olmayanı yıkıp dökmek de hiçbir sakınca görmüyoruz?...

Bir annenin karnında değil yüreğinde büyüttüğü yavrusu bencil başka bir annenin acımasız sözleri yüzünden ellerinden sonsuzluğa  kayıp gitmişti ...

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol