Futbolun, sahada 22 kişiyle oynanan bir oyundan fazlası olduğu defalarca anlatıldı duruldu.

Pek çok şeye dairdir futbol.

Karmaşık, çelişkili, çatışmalı pek çok şey.

Hafıza, tarih, mekân, toplumsal sınıf, bütün belalı halleriyle, aile kimliği,milli kimlik, grupların doğası  ayrıca kendi grubumuz ile başka gruplar arasındaki çoğu zaman şiddet ama bazen de barışçıl  hayranlık içeren ilişki.

Gelgelelim futbolun güçlü ve derinden etkileyici güzelliğini ortaya çıkarabilecek, biçime daha çok odaklanan bir poetikaya da ihtiyaç var.

Arjantinli teknik direktör Marcelo Bielsa’nın  dediği gibi:

“Futbolun özü güzelliğe hizmet eden bir jesttir.” 

Nitekim futbolda güzellik vardır: oyuncuların, çimlerin taşkın yeşilliğini kesen net ve geometrik beyaz çizgilerin güzelliği, taraftarların salladığı bayrak ve pankartların güzelliği; söyledikleri şarkılarının sesi, kuvveti ve ritminin güzelliği.

Zerafet de vardır futbol da!

Bazen de gayri iradi gelişen hareket ve  kötü son. Hemen aklınıza Zinedine Zidane geliyor değil mi?,

Hatırlayalım, dünyanın en zeki futbolcularından biri olarak gösterilen Zinedine Zidane, 2006 Dünya Kupası finali gibi bir maçta Marco Materazzi’ye kafa atarak kırmızı kart görmüş; futbolculuk kariyerine hiçbir futbol tutkununun istemediği bir biçimde veda etmiştir.

Futbol bizi bir yandan cezbedip keyiflendiren, diğer yandan da deli edip,nefret ettiren bir oyun.

Keyif ve nefret bu oyuna verilen aynı ölçüde haklı iki tepki.

Nitekim izlediğimiz her oyunda kâh keyifleniyor kâh nefret ediyoruz, ne kadar keyifleniyorsak bir o kadar da nefret doluyoruz.

Golf ve tenis,dart, badminton gibi sporların aksine, futbol bireyci değildir.

Futbol, oyuncular ne kadar yetenekli olursa olsunlar, 

Futbol bir takım oyunudur, özünde işbirliği vardır. 

Futbolda oyuncular birlikte, birbiriyle ve birbirleri için oynarlar.

Bir takım Barcelonadaki gibi sahiden çok  yetenekli  oyunculardan da oluşuyor olabilir;

Ya da, İzlanda milli takımı gibi, kendi kendini organize eden efektif, kaynaşmış bir grup olarak işlev gösteren daha az yetenekli oyunculardan da.

Böyle takımlarda bütünün,parçaların toplamından fazlası olduğu ortada.

Yetenekli oyuncunun özgür eylemi ya da etkinliği, takımla bütünleşmiyor ve bir takım birlikte hareket edip oynamıyorsa kolektif eylem çöker, bireysel parçalarına ayrılır, bütünlük dağılır, oyuncular birbirini suçlar ve taraftarlar da tek tek oyunculara yüklenir.

Her anlamda kötü bir durumdur bu.

Sahada yardımlaşarak iyi oynayan bir takım, muhtemelen saha dışında da çok iyi anlaşıyordur.  

Bu kompakt durum taraftarların da kolektif yaşamında hem yankı hem de enerji olarak karşılık bulur. 

Futbol'da başarılı olmanın yolunun kolektif çabadan geçtiğine inanmışımdır her daim.

Herkes birbiri için çalışmalı , birbirine yardım etmeli,  ve günün sonunda payına düşen karşılığı almalıdır diye düşünüyorum.

Takım bir sistemdir, dinamik bir figürasyondur. Durmadan yer değiştiren ama aynı zamanda şeklini korumaya, formda kalmaya çalışan hareketli bir matematiktir..

Başka bir formaya, yani karşı takıma rakip olarak hareket edip yer değiştiren bir formdur.

Çoğu insanın evvelce söylediği gibi, futbol savaşın başka araçlarla devam ettirilmesidir, ama futbolun araçları da düpedüz savaşa meyillidir: Mesele kazanmaktır (bazen de kahramanca mağlubiyet).

Aptallıkla zekanın bir arada olabildiği yegane şeydir futbol oyuncular için.

Bir pozisyonda hakemi kandırmaya yeltenen ve sarı kart görerek rezil olan futbolcu başka bir pozisyonda 40 metre uzaklıktaki arkadaşının ayak parmaklarına nefis bir pas gönderebilir.

Onun içinde hayata ve insana dokunan, dokunması mümkün olan her şey ama her şey vardır.

Nedir hayatı ve insanı daima ayakta tutan? Umut. İşte futbolun kaynağı: “Futbol galibiyetten ibaret değil. Genelde mağlubiyete dair. Öyle de olmalı.

Fakat futbola dair ilginç şeylerden biri mağlubiyetin kendisi değil. Öldürücü olan mağlubiyet değil. Hep yenilenen umut.

Her yeni sezonun sunduğu umut.

Futbol çoğu zaman kendinizi haklı gördüğünüz için adaletsiz bulduğunuz bir deneyim olabilir; mağlubiyet hakemin saçma sapan kararlar vermesine, sahanın veya hava koşullarının kötü olmasına bağlanabilir.

Ama kimi zaman söz konusu olan, rakip oyuncuların sizin takımdan düpedüz daha iyi oynamasıdır.

Futbol maçının, “her şeyin askıya alındığı bir şimdi” olduğu düşünülürse bir ânın ardında belirsizliklerin bulunduğunu kabul etmemiz gerekir.

Taraftar, oynayan ve gözü kimi zaman tribünlere takılan oyuncu için de durum böyle. 

Konsantre bir “tefekkür hâli.”(Gadamer'in deyimi)

Tribünden,sahada olup biteni izleyenler için de benzer bir durum söz konusu.

Seyirci, maç sırasında bir arınma da yaşayabiliyor.

Bir kutsallaştırma ve adanmışlıkların pençesine de düşebiliyor.

Ama maç bittiğinde hayat devam ediyor ve sonra başka bir maç başlıyor.

Gadamer’in dediği gibi “trajik tefekkür” hâlinde; sahaya “teorik ya da estetik bir mesafede” yer alan tribündeki seyirci,  antik bir tiyatroda drama izleyenler gibi güzel aptallığa kapılıyor.

Futbol tutkunu için zaman berraktır.

Doksan dakika başlar başlamaz bir futbol tutkunu için zaman berraklaşır.

Tribündeki taraftar da televizyon karşısındaki izleyici de o her bir saniyeyi ve dakikayı bütünüyle hisseder.

Hakemin başlama düdüğü çaldığında tefekkür ve adanmışlık başlar.

Zihin o kadar kuvvetli çalışır ki bir yandan oyunun gidişatı süzülür, diğer yandan yorum yapılır. Tezahürat ve tepki  ise cabası.

Taraftar olmak böyle bir tarihi sahiplenmektir, başkalarıyla paylaşabilmek ve anlatabilmektir,”

Hem varlığı hem yokluğu. Umutla beslenen sonsuz bir döngü. Güzelliğin döngüsü.

Bazen, “Futbol berbat bir şey de olabiliyor.”

“Bağımlılarını yatıştıran güçlü bir afyon; deşarj ediyor, kafa dağıtıp yaşadığımız zaman  mücadelelerden uzaklaştırıyor.

Endüstriyellik ve maçı kazanma zorunluluğu arasına sıkıştırılan oyuna, oyunculara, teknik direktörlere ve taraftarlara bakıp meselenin güzel ve iğrenç yanlarına yoğunlaşıyor kısacası.

Futbol,içinden çıkmaya çalıştığımız kapitalizmin,artık hangi dönemininse zaman zaman katlanılmaz hale gelen, dini imanı para olmuş bir gösteriye de olabiliyor.

Futbol iğrenç olabilir, yine de sadece bundan  ibaret olmadığında hâlâ ısrarcıyım.

Futbolda başka şeyler de var.

Bir kez daha Cruyff’u alıntılarsak: “Neden daha zengin bir kulübü yenemeyelim ki! Bir çanta dolusu paranın gol attığını ömrü hayatımda görmedim.”

Seyirciler ve bu oyunu sevenler olarak bizi bir araya getiren belki de Cruyff’un hissiyatının aynı anda hem hakikati hem de hakikatsizliğidir.

Futbol hayattır!

                                                      Saygılarımla

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol