TANRI KRAL VE KAYYUM

Türkiye son dönemde Diyarbakır, Van ve Mardin büyükşehirlerine atanan kayyumları tartışmakta. Bu belediye başkanlarının terör örgütüyle ilişkileri nedeniyle görevden alındıkları ve yerlerine kayyum atandığı açıklandı. Devlet erki, bu açıklamayı yaparken belediye başkanlarının mensubu olduğu siyasi partiler de bu başkanların seçilmiş olduklarını ve görevden alınamayacaklarını söylediler.

Her şeyin ötesinde, başkanların terörle bağlantısı güvenlik güçlerinin ve hukukun bileceği iştir. Burada sakat olan düşünce, seçilmiş yöneticiyi Tanrı yerine koymak, onun masumiyetine koşulsuz inanmaktır. Dahası sandığın ve seçilmişin yasadan üstün olduğunu düşünüp bütün tartışmayı bunun üzerinden kurmaktır. Daha vahim tarafı bunu; demokratik, laik, hukuk devletinden yana olduklarını söyleyen siyasetçi ve aydınların söylemesidir. Bu aydın ve siyasetçilere göre, seçimle gelmiş kişi, her türlü günahtan, suçtan arınmış, yanılmaz Tanrıdır. Bu yönetici de hukuk, yasa ve töreden üstündür. Terörle ilişki kurabilmeleri, yolsuzluk yapabilmeleri seçimle garanti altına alınmıştır.

Tanrı kral masumdur!

Birçok eski uygarlıkta hükümdar; tanrının gölgesi, eşi ve hatta ta kendisi olarak düşünülürdü. Bu da birçok uygarlıkta tanrı kral anlayışını geliştirmişti. “Mısırda ka, Akhamenidlerde fravashi, Makedon Krallığı’nda agathos daimon ya da daimon, Roma’da genius olarak karşımıza çıkan ‘kutsal ruh’ inancıdır”. MÖ 3. bin yıldan itibaren devlet hiyerarşisinin tam olarak oluşumunu tamamladığı ve güçlü yönetim/yöneticilerin ortaya çıktığı görülür. Bu dönemden itibaren özellikle Mezopotamya merkezli kurulmuş büyük devletlerde hiyerarşik olarak ve toplum nezdinde krallığın kendisi her zaman kutsaldır. Hükümdar ve hükümdar soyu kutsal görülür. Mısır’da yaşayan kral, Tanrı olarak görülür. Aynı dönemde Mezopotamya’da ise ilk Tanrı-krallar ortaya çıkmıştır ancak bunlar Mısır geleneğinden farklıdır. Mezopotamya ve Anadolu’ da ise Tanrı-kral anlayışı değil ‘kutsal krallık, kutsal hanedan’ anlayışı hâkim olmuştur ve kralların kutsallıkları sadece onun rahip kişiliği ile birebir ilişkilidir. Araştırmacılar, doğru ve iyi bir yönetim gerçekleştirebilmeleri ve halkı koruyabilmeleri için hükümdarların iyi bir ruha sahip olması gerektiği düşüncesinin Tanrı-kral anlayışını doğurduğunu düşünürler. Bir başka açıklama da kahraman kültü ve atalar kültünün Tanrı-kral anlayışının doğmasına neden olduğu yönündedir. Bu kült, daha sonraları halkın krala tapınmasına kadar varmıştır (Yurtsever, 2015, s. 1-16).

Benzer yönetici özelliklerini, daha sonra tek tanrılı dinlerin ortaya çıkmaya başladığı çağlarda da görüyoruz. Yöneticiler artık kendileri doğrudan doğruya Tanrı sayılmasalar da Tanrı’nın gölgesi olarak hareket eden, onun adına karar alan ve asla yanılmayıp yaptıklarından sorumlu tutulmayan yöneticiler haline gelirler. Katolik kilisesinin başındaki papadan İmamiyye Şia’sına kadar her yönetici masumdur çünkü Tanrı’dan aldığı yetkiyi kullanır (Özalp, 2017, s. 373-392).

Protestanlığın öncüsü sayılan Luther’e göre insanın kaderi belirlenmiştir, bireyin özgürlüğünden bahsedilmez. İnsan iradesi ya Tanrı’nın ya da Şeytan’ın etkisi altındadır. Üstün irade bu ikisinden ibarettir ve zaten özgür olmayan insan bu ikisinden birine koşulsuz itaat etmelidir (Savaş, 2018). Ona göre “Otoriteyi ellerinde tutanlar kötü veya imansız olsalar bile otorite ve otoritenin sahip olduğu güç her şeye rağmen iyidir ve tanrısaldır.” (Fromm, 1972, s. 84). Bu sakat din ve yönetim anlayışı, ilkel toplumlardan gelen ancak yavaş yavaş tek tanrılı dinlerdeki ruhban sınıfının ve onun uzantısı olan despot yöneticilerin eline güç veren bir koz olmuştur. Yönetici bu şekilde, yaptıklarından sorumlu tutulmaz, yargılanmaz ve tahtından olmaz.

Hükümdarların Tanrı olarak görüldüğü toplumlarda, hükümdarlar masumiyet ya da yanılmazlık özelliğine sahiptirler. Bu nedenle de eylemlerinden sorumlu tutulmazlar ve her zaman masumdurlar. Din karakterli yönetimlerde ilâhî yanılmazlık, politik anlamdaki tartışılamayan kararla eşdeğerdir. Tanrı düzeninin yanılmazlığı ve kusursuzluğu ilkesi, devlet düzenindeki yanılmazlık ya da masumiyet ilkesiyle eş değerdir (Ay, 2005, s. 117).

Türk kağanları masum değildir…

İslam öncesi Türk toplumlarında kut, Türk halk inanışından kaynaklanır; zaman içinde gelişerek devlet düşüncesi ve felsefesinin temelini oluşturur (Ögel, 2016, s. 185). Kağanlar, Tanrı kut verdiği için, Tanrı tarafından tahta oturtulurlar. Tanrı tarafından verilen bir çeşit şans, talih ya da fırsat (Ögel, 2016, s. 185 vd.) olan kuta sahip olması nedeniyle kağan ve soyu; kutsal görülse de Tanrı yerine konmaz, hiçbir zaman yanılmaz, masum sıfatlarına sahip olmamıştır (Kösoğlu, 1996, s. 75). Kut, doğuştan gelmez; erdem, fazilet bilgi ve hizmet etme özellikleri nedeniyle Tanrı tarafından verilir (Ögel, 2016, s. 193), kağandan yine Tanrı tarafından geri alınabilir (Özdemir, 1995, s. 49).

Türk hakanları hizmet edebildikleri ölçüde kutlu sayılırlar. Tanrı’yı bütün evrenin hâkimi ve koruyucusu olarak bildiklerinden bütün dünya üzerindeki insanların hakanı olarak belli bazı görevleri yerine getirmeleri beklenir. Bunlar sosyal, ekonomik ve askeri alanlarda töreyle kendisine verilen görevlerdir. Milletini eğitemeyen, refahını sağlayamayan; milletin asayişi, can güvenliği ve birliğini sağlayamayan kağan, kutunu yitirmiş sayılır ve tahttan indirilir.

Luther ve aydınlanmacılara dönecek olursak…

Luther’i hatırlayacak olursak tam tersini savunmuştur. İnsan özgür değildir; Tanrı’nın ya da Şeytan’ın otoritesine tabiidir ve yönetici ne kadar despot olursa olsun Tanrı’nın hükmetme özelliğini kullandığı için sıradan insan, yöneticiye biat etmelidir. Aydınlanmanın öncüsü, çağdaş, demokratik ve laik devlete gidişin yolunu açan Papaz Luther, anlaşılan pek de demokrat değil. Bildiğiniz biatçı.

Kendini çağdaş, demokratik, laik hukuk devletin koruyucusu ilan eden kesim her fırsatta biatçılığı eleştirir. Hukukun üstünlüğünden dem vururken acaba sandığı Tanrı yerine mi koymaya başladı? Seçilmiş kişi sandıktan çıktığı anda, tanrının yeryüzündeki temsilcisi olarak koşulsuz biat edilecek, her eylemi doğru sayılacak, sorumsuz Tanrı-kral mı oldu? Anlaşılan o ki ibadethanenin yerini parti, dinin yerini ideoloji, tebaanın yerini de seçmen almış.

Tanrı-Sandık- Kral

Koparılan yaygaraya bakılırsa haklarındaki -haklı ya da haksız olduğuna hukuk karar versin- suçlamalara rağmen bu yöneticiler, sadece seçilmiş oldukları, sandıktan çıkmış oldukları için Tanrı-kral mertebesine çıkarılmış. Öyle ki terörle ilişkileri, yolsuzlukları, kanuna aykırılıkları olsa da sadece sandıktan çıktıkları için her hareketleri doğru sayılmalıdır. Onlar yanılmaz ve masumdurlar ve yargılanamazlar.

İlerici ve çağdaş kafa, hukukun üstünlüğünden bahseden kafa, Aydınlanma hareketinden beslendiğini söyleyen kafa, Fransız Devrimcisi olup kendi milletine ve devletine Fransız kalan kafa hâlâ MÖ 3000 yılında ama ağızlarda demokratik seçim, millî irade türküsü.

Hiçbir yönetici masum değildir…

NOT: Bu satırları yazarken büyük tarihçi Prof. Dr. Mustafa Kafalı hocamızı kaybettiğimiz haberini aldım. 1980 öncesi mücadelede İstanbul Üniversitesi'nde ülkücü gençlere kol kanat geren, Atsız'ın Yamtar'ı, büyük Türkçü Mustafa Kafalı hocamıza Allah’tan rahmet, başta değerleri eşleri Sevgi Kafalı Hanımefendi olmak üzere sevenlerine ve tüm camiamıza başsağlığı ve sabır dilerim. Yazım yayımlandığında da vasiyeti gereği “Atatürk’ün pay-i tahtında” toprağa verilmiş olacak. Teker teker dökülüyor yapraklarımız…

Ay, M. (2005). Tanrı Tasavvurlarının Politik Tasarımlara Yansıması. Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 46(2), 107-130.

Fromm, E. (1972). Hürriyetten Kaçış. Ankara: Tur Yayınları.

Kösoğlu, N. (1996). Türk Kimliği ve Türk Dünyası. İstanbul: Ötüken Yayınevi.

Ögel, B. (2016). Türklerde Devlet Anlayışı. (Y. K. Taştan, Dü.) İstanbul: Ötüken Neşriyat.

Özalp, M. (2017). Katolik Kilisesi ve İmamiyye Şiası’nın Yanılmazlık/Masumiyet Anlayışlarının Mukayesesi. Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic, 12(27), 373-392.

Özdemir, M. N. (1995). Türk Devlet Felsefesi (2. Baskı b.). İstanbul: Ötüken Yayınevi.

Savaş, M. (2018, Haziran 03). Emperyalizmin ve Kapitalizmin Teolojik Arka Planı. 08 2019, 2019 tarihinde www.kirmizililar.com: https://www.kirmizilar.com/tr/index.php/guncel-yazilar3/3410-emperyalizmin-ve-kapitalizmin-teolojik-arka-plani adresinden alındı

Yurtsever, A. (2015). Neokoros Düşüncesinin Kökeni ve Gelişimi: Tanrı, Kutsal Krallık ve Yönetici İlişkisi. AÜSBD, 15(2), 1-16.

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol