YADA TAŞI VE ON BİLGE KAM
Türkler, dünya tarihinin en eski milletlerinden biridir. Devlet kurması ve yönetmesi, demiri işlemesi, atı evcilleştirmesi, zamanın en iyi ve hareket kabiliyeti en yüksek askerlerini yetiştirebilmesi onu tarih içinden buraya kadar getiren önemli özelliklerindendir. Bütün bu özellikleri ile etrafında yaşayan diğer millet ve kavimlerin dikkatlerini üzerlerine çekmiş ve bu başarılarının mantıklı sebepleri aranmıştır.
Kendi yarattığı destanlar dışında Türkler, başka milletlerin destanlarına da konu olmuştur. İran-Hazar söylencelerinde Türklerin egemenlik kaynaklarının yağmur yağdırarak düşmanları yenmelerine yarayan bir tılsıma yani "yada taşı"na olduğuna inanırlar. Onlara göre bu taş, Batı Türkistan'daki üç, Hazar'daki dört Türk boyunda bulunur. Bu kavimler sürekli "yada taşını" elde etmeye çalışırlar. Çinliler ise Türklerin üstünlüğünün atlarında olduğunu bildikleri için sürekli bu atları ele geçirme peşindedir.
Oğuzlara dair söylencelerde "Oğuz" boyu ile birlikte "Uluğ Türk" boyu anlatılır. "Yada taşı"nın asıl sahibi "Uluğ Türkler"dir. "Oğuz", "Türk"ün elinden "yada taşını" çalar. Bu, Oğuzlarla, Türkler arasında büyük bir savaşa neden olur. Hakimiyetin Türklere tekrar geçmesi için Çin tarafından on bilge kam gelir. Bu bilgeler, "yada taşı"nı ele geçirecek büyü ve bilgiye sahiptir. Sonunda "yada taşı" geri alınır ve hâkimiyet Türk'e geçer.
Destanlar, efsaneler ve onların oluşturduğu mitolojik dünya aslında, algılanan gerçekliğin farklı bir şekilde ifade edilişidir. Türklerin dönemdeki teknolojik ve lojistik üstünlüğü, onları uzaktan tanıyan milletler tarafından gerçeküstü; ilâhî bir güce sahip bir millet olarak hayal edilmesine yol açmıştır. Belki de gerçekten "Tanrı Türk'ü korumaktadır."
Osmanlı İmparatorluğu 600 yıl boyunca hüküm sürdüğü topraklarda töre, hukuk ve en önemlisi zamanın bilgi ve teknolojisini en iyi şekilde kullanarak yaşadı. "Yada taşı" aslında bilgi, teknoloji, töre ve bunların tamamından oluşan Türk devlet kültürüydü. On değil belki de yüzlerce bilgeyi kurumlarında bulundurduğu için dünya hakimiyetini oluşturabilmiştir. 17. yüzyıldan itibaren "yada taşı"nı başka milletlere kaptıran Osmanlı, dünya hakimiyetini de kaptırır. Aslında bunun farkına varan bazı yöneticiler, kurumlarında zaman zaman yenileşmeler yapmaya çalışsalar da çabaları ya yeterli olmamış ya da toplumun bazı kesimleri tarafından engellenmiştir.
I. Dünya Savaş'ı öncesinde, sonrasında ve özellikle Sovyetler'in kuruluşundan sonra Anadolu'ya akan Yusuf Akçura, Ahmet Ağaoğlu, Mehmet Emin Resulzâde, Zeki Velîdî Togan gibi onlarca bilge, millî uyanışın lideri Mustafa Kemal Atatürk'le birlikte Osmanlı'nın düşmana kaptırdığı "yada taşı"nı geri almak üzere fikrî ve askerî bir mücadeleye girerler. Bugün bu fikrî mücadeleden geriye kalan en köklü kuruluş olan Türk Ocakları, hem Ziya Gökalp gibi Anadolu bilgelerinin hem de Türkistan'dan çıkıp gelen bilgelerin "yada taşı"nı geri almak için mücadele ettikleri bir kurum olmuştur.
Bilge "kam"ların, yani dönemin mistik liderlerinin yerini, bilge "düşünce" adamları almıştır. "Yada taşı" simgesi artık; bilgi, bilinç ve rasyonel düşüncedir. Elinde inancı ve kararlığı dışında bir şeyi kalmamış bir imparatorluğu rasyonel düşünce altında birleştirerek ayağa kaldırmaya çalışırlar ve kaldırırlar.
"Yada taşı" aslında yukarıda değindiğimiz gibi zamanın askerî, teknolojik ve lojistik üstünlüğüdür. Bilgi ve düşünceye dayanır. Bu yüzdendir ki Türk kağanlarının çoğu "bilge" sıfatıyla anılır. Kültür ve bilim merkezleri Türkistan'da da daha sonra Anadolu'da da Türk yöneticilerin etrafında toplanmıştır. Tarihte, kitap okumayan, birkaç dil bilmeyen ve hatta bilim ve sanatla uğraşmayan çok az Türk yönetici vardır. Bilginin büyüye, dine ve daha sonra akla dayanan gelişimi "yada taşı"nın simgelediği değeri de gösterir.
Bugün "yada taşı", her devirde olduğu gibi, çağın akılcı bilgisi, kültür, töre ve hukuktur. İçine her düştüğümüz krizde ilâhî kaynaklara sığınmak belki manevî olarak rahatlatacak; ama maddî dünyada pek de işe yaramayacaktır. Çağın gereği olan bilgi birikimine sahip, bunları uygulayabilen "bilge kamlar"ın adı değişmiş "bilim ve kültür insanları" olmuştur. Bunların bir yerden çıkıp gelmesini beklemekse biraz saflıktır. Elde olan bilgelerin desteklenmesi, her bireyin de kendi imkânları çerçevesinde bilgeleşmesi zorunluluğu vardır.
Bilgelik, kimi zaman da bilgeleri dinlemeyi, onları iş başına getirmeyi bilmektir. Bilgelerin deneyimleri efsanede anlatılan "yada taşı"dır. Efsanedeki bilgelerden on binlercesini yetiştirmek, onlara imkân vermek ve kurumlarımızın içinde bulundurmak önce Anadolu'da sonra da dünyada tekrar Türk birliği ve hakimiyetini getirecektir.
Seçimlerimizi yaparken en çok vadedene ya da en çok bağırana değil; topluma ve kurumlara bilgece önderlik edebilecek olana iltifat etmek, "yada taşı"nı yani "en hakiki mürşid"i Türk'e geri vermektir.
NOT: Geçen haftaki "Kafayı Yemek" başlıklı köşemizde Dr. Oytun Erbaş'ın adı Oktay Erbaş olarak yanlış yazılmıştır. Okurlarımızdan özür dileriz.
Yolun Sonu
Dikkat!
Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.