İŞKUR Oyunu

Sosyal medyada "Hayaller biter" konulu paylaşımlarımı görenler; eşim, ailem ya da dostluklarımla ilgili olduğunu düşünüp telaşa kapılmışlar ama konunun onlarla uzaktan yakından ilgisi yok. Konu, 6 aylık iş maceramın bitiyor olmasıyla ilgiliydi. Evet, İŞKUR ağzıma bir parmak bal çaldı. 6 ay için beni istihdam etti ve şimdi de tabiri caizse bir "paçavra" gibi kenara atıyor. Çünkü ağzına bal çalınması gereken çok büyük bir işsiz yığını var. Peki çözüm bu mu? Buradaki işe onu yapacak bir çalışan ve bana da bir iş lazımken neden 6 ayda beni gönderiyorsunuz ki? Tam işi öğrenip layığıyla yapacak kıvama gelince beni gönderip bir başka bilmeyeni almanın mantığı nedir ki? “Ben olmayan bir işe gireyim de havadan param gelsin.” demiyorum ki. Beni işten çıkarsanız da bu iş var ve yapacak biri lazım. Neden önce balonlar verip sonra onları tek tek de değil hepsini birden patlatarak insanların hayalleriyle oynuyorsunuz ki? Çocukken evcilik oynardık, körebe, elim sende falan. O oyunların her biri, beni her defasında mutlu ederdi.

 İlk defa İŞKUR Oyunu oynadım hayatımda ve bittiğinde kesinlikle mutlu değilim. Gerçekleştirmiş gibi yapıp gerçekleştirmediğiniz hayallerimi geri verin bana. Kırıklarını da süpürüp sobaya atın. Malum yeniden kış gelecek ve birilerinin vicdanı fazla sızlayacak. En azından insanlardan geriye bıraktıkları kırıklarla ısıtmayı denesinler azap yüklü vicdanlarını. Ne diyeyim ki, sözün bittiği yerdeyim. Hayallerim elimde kaldı. Bir bavulum bile yok. Ya yağmur yağarsa, sığınacak bir saçak altım bile yok... Canım yanıyor...

Evimize aldığımız hayvan dostlarımıza ya da kapı önünde baktığımız canlara bile daha vicdanlı davranıyoruz. İŞKUR’un yaptığı muamele, sadaka ekonomisinin de ötesinde insan altı muamele gibi.

Herkesi kalıcı işlere yerleştirmeye çabalamak yerine, kısa süreli oyalamalarla susturmaya çalışmalarına içerliyorum. “Sus payı” projesi sökmüyor artık. Borçlar gırtlağa dayanmışken, ayağımızdaki don bile ipotekliyken kar tatilini bile yevmiyeden kestikleri asgari ücretle 6 aylığına İŞKUR Oyunu oynayıp mutlu olmamızı ya da memnun kalmamızı beklemeleri ne kadar da trajikomik.

İşe alınma mülakatları durumun vahametini gösteriyor zaten. 50 kişilik alım yapılacak olan işe 550 kişi başvuruyor. Buradan olumlu sonuç almazsa öğleden sonra ya da ertesi gün başka bir işin mülakatına gitmeli. Çünkü garantisi yok. Uzatma dönemi gelince çalıştığın kurumun bir önemi yok, uzatmayı da yaparsa İŞKUR yapıyor. Oyunun sayısız kuralı var ama bütün kuralları İŞKUR koyuyor. Ve sen daima ebe oluyorsun. Roller hiç değişmiyor.

Yıkılan hayallerim, kırılan umutlarım ve hayattan beklentilerim kimsenin umurunda olmayabilir ama benim umurumda. Verdiğim emeğe ağlamak yerine bir şeyler üretmek istemem kimsenin alay konusu olamaz. Ben üniversiteyi üçüncülükle, yüksek lisansı birincilikle bitirmiş biri olarak çığlık çığlığa bağırmak istiyorum. İzmir gibi bir şehirde 1500 öğrencisi, 70 öğretmeni olan bir kurumda senelerce yöneticilik yapmış biri olarak 7 yıl işsiz kalmışım ve sonra da 6 aylık bir oyunun piyonu oluvermişim. Bu acı Türkiye tablosundaki gençlerin işsizlik intiharları da bozulan evlilikler de esasen ekonomiye dayandığından her yer yanıyor. Dumanlarla örtülen yıkıntılar arasında sesinin duyurmaya çalışan TEK kişi ben değilim. Ben aslında TÜRKİYE’yim.

Eğer bu gerçekten bir oyunsa ben mızıkçı olmak istiyorum. Küstüm, oynamıyorum…

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol