NOKTA

Nokta demek, cümlenin bitmesi demektir. Nokta demek, hem sonsuzluktaki en küçük şey demektir hem de içine sonsuzluğu sığdırabilecek en büyük şey. Nokta sadece cümleleri bitirmez. Kararsızlıkları, fikirleri, eylemleri ve ilişkileri de bitirir. Bitirir bitirmez de yepyeni bir başlangıcı müjdeler. Yani ölüm kadar doğumun da habercisidir. Yani bir noktada başlayan hayatımız ve yine bir noktada biter. İki nokta arası kadar yaşarız ancak. Arada uzayıp giden karamsarlık kuşanmış sayısız cümleyi aşarız. Artık noktası konsun diye yalvardığımız şeyler olur. Ya da asla nokta konmasın diye yalvardığımız şeyler. Bizler iki nokta arasında çok sayıda noktada dinlendiririz ruhumuzu.

Her şey o son noktaya varmak içindir. Nokta demek, iyi ya da kötü, bir sonuca ulaşmaktır. Söz bitmiş, karar verilmiştir artık. Geri dönüş yoktur noktanın olduğu yerden. Her zaman sona kadar gidilemez hayatta. Kimi zaman tamamlanmayan işler, yarım kalan ilişkiler, verilemeyen kararlar ve tutulmamış sözler yüzünden açık cümleler gibi kalır hayatımızın bazı anları. Aralık kalır hayatımızın bazı alanları. Bitmedi demek için “üç nokta” koyar, ömür boyu “keşke” ya da “iyi ki” olarak anarız onları. Açık kapılar umut, hayal ve belki biraz da korkunun rüzgarıyla devam eder aralık kalmaya. Üç nokta bir bekleyiş ya da bir vazgeçiştir. Nefes almaktır, düşünmektir, geri dönme, düzeltme şansı tanımaktır kendine. Umut barındırır içinde. Kesinlikten uzak olmanın rahatlığı ile belirsizliğin içine düşmenin tedirginliği bir aradadır onda.

Heyecanlanırız ve ne yapacağımızı bilemeyiz kimi zaman. Karar vermede ve seçim yapmada yetersiz kalırız. Seçenekler arasında boğulduğumuzda da “soru işareti” koyarız. Her zaman o soru işaretlerini çözebilmenin hayalini kurarak yaşarız.

Bazen etrafımızdaki insanlar bazen de bizzat hayatın kendisi koyar bazı noktaları. İstemesek de katlanırız. Çaresizlik anlarımızdır bunlar. Unutmayı yeğleriz ve o emrivaki noktayı da sırtlanırız. Biz bu iki nokta arasındaki zamanı “yaşam” diye anarız. Bu iki noktanın arasını dolduranlarsa karakter gibi düşünür bizi. Masal kahramanı, korku karakteri ya da roman kişisi gibi. Sayısız sonla taçlandırılmış senaryoda sonu belli yollardan hangisini yaşayacağımızı biz seçeriz. Seçim bizimdir, yaşananlarsa bu noktaları koyanın takdiridir.

Sevmek bizim tercihimizdir, terk etmek de. Bir işe girmek, biriyle evlenmek, bir çocuk dünyaya getirmek, bir şehri terk etmek, ağlamak, çalmak, ihanet etmek, dedikodu yapmak, kalp kırmak bizim tercihimizdir. Ama noktayı biz koymayız. Tercihlerimizin sonuçları bizi nereye götürürse oraya gideriz ve hayat koyar noktayı. Kaderle iş birliği içindeki hayatın acımasız yanına karşı oldukça savunmasız olduğumuz kesinlikle doğrudur. Nokta, tam olarak sona her şeyin sonuna konur. Bitmeyen aşklarda nokta yoktur. Geçmeyen yaralarda, dinmeyen acılarda nokta yoktur. Kesinlik vardır noktada. İhtimali olan şeylere nokta konmaz. Nokta kondu mu da geri dönülmez.

Ağlayarak başladığımız hayatlarımız inleyerek biterken önemli bu iki nokta arasında neler yaptığımızdır. Bitenler, başlayanlar, ulaşılamayanlar, düşünülemeyenler, erişilemeyenler, kaybedilenler, sevinçler ve kederler… Bu iki önemli nokta arasında bol bol gülmek umuduyla…

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol