Rüzgâr; atmosfer basıncının yüksek olduğu bölgeden düşük olduğu bölgeye doğru hava hareketi olarak tanımlanmaktadır. Yani fizik bilimi için rüzgâr en basit tabiriyle bir yerden başka bir yere gitmekte olan havadır.
Çanakkale için ise rüzgâr karaya oturan gemiler, ters dönen şemsiyeler, balkondan uçup iki sokak ötede bulunan çamaşırlar, dakikalar içinde bozulan saçlar, bir şey kaçıp yaşaran gözler ve çok daha fazlasıdır. Hazır şemsiye demişken, geride bıraktığımız kış elinde büyükçe bir şemsiyeyle neredeyse iki ayağı yerden kesilircesine havalanan tıknaz adamın bu yazıya ilham verdiğinden bahsetmeden geçemeyeceğim. Bu trajikomik hadise beni hayli güldürmüş, düşündürmüş ve akabinde bu yazı için araştırmalarımı sıklaştırmamı sağlamıştı.
Durmaksızın Çanakkale sokaklarını süpüren hırçın rüzgâr elbette edebi neşriyatta da yerini bulmuştur. Çanakkale şehrinin kozmopolit yapısını en iyi anlatan eserlerden biri olduğunu düşündüğüm Solmaz Kamuran’ın bir kısmı kurgu fakat bir hayli gerçek romanı “Çanakkale Rüzgarı” arka kapağında şu sözleri taşımakta: “Çanakkale rüzgarı öyle bir rüzgardır ki, esti mi eser, coştu mu coşar. Katar önüne çıkan koca kanatlı bulutları savurur da savurur. Çınarların, meşelerin, tarçın yaprakları bir hazan seli olur akar gider eriye eriye…”
Velhasıl kelam her alanda bir karşılığı vardır Boreas’ın, poyrazın ya da Çanakkale rüzgârının. Fakat eminim ki vereceğim hiçbir örnek kordonda zıplayıp ne kadar mesafe ileriye indiğine bakarak rüzgârın ne şiddette estiğini tahmin etmeye çalışan bir Çanakkaleli kadar şaşırtmayacaktır sizi.Varsın uçsun masalardan kâğıtlarımız, rüzgâr Çanakkale’de güzel, Çanakkale “Boreas”ıyla güzel.