Ne kadar da fütursuzca akıyor zaman. Artık hiçbir şey benim elimde değil. Yolumu nereye çevireceğim hakkında en ufak bir bilgim yok. Kendimi tükenmiş ve yorgun hissetmenin ötesinde sanki felç oldu ruhum. Hiçbir acı, keder, sevinç, heyecan, umut yok içimde. Tadını alabildiğim tek şey umursamazlık gibi. Neden böyle oldu, neden bu denli köreldi hislerim bilmiyorum. Zamana bile isyan edemiyorum. Usum enkaz altında. Geçen geceki depremin yıkıntılarından kurtarılabilecek durumda hiçbir şey kalmamış gibi. Her şeyin anlamını yitirdiği bir yerde bulanıklaşan anıları enkaz altından tek tek bulup çıkarmanın, her biriyle yine ve yeniden acı çekmenin hiçbir mantığı yok.

Bir boğa yılanı gibi boğazımda asılı sözcükler. Pembe düşler düş kırıklıkları haline büründüklerinden midir nedir kuruyan nehirler gibi derin yarıklarıyla kıvrılıp uzayan boğazımdan dışarı ulaşamıyor düşüncelerim. Usumda birdirbir oynayan çocuklar gibi birbiri üstünden atlayıp duran ve birbiri ile ilgisiz sayısız fikir var. Zihnimin tenhalarında dağınıklık cirit atıyor. Sanki saklambaç oyunun ebesiyim ve hiç bulunamayacak yerde oyun arkadaşlarım. Çocukluğum tozlu kitap raflarında kaybolmuş değerli bir el yazması sanki binlerce yıllık eski bir kütüphanede. Olmaz denen olmuş ve hayatım bir korku ütopyasına dönüşmüş. Bir arzum diğerinin boğazını kesiyor varlığını sürdürebilmek için. Gerçeklerim düşlerime tecavüz ediyor günler ve geceler boyunca. Minicik sevinç kırıntılarını katlediyor katil karanlıklar. Korku hapishanemin kapılarını kırmış sanki tüm suçlular. Usumun ufkunu darmadağın edip yaşanmaza çeviriyorlar dünyamı. Dokundukları yer kuruyup dökülüyor ya da solup tükeniyor. İçimdeki pembe bahar yerini yavaş yavaş koyu gri bir kış bahara bırakıyor. Her yer çöplük gibi. Anılarımın üstünde koyu bir sis tabakası. Dün tamamen bulanık, bugün uyuşukluk içinde ve yarın sanki hiç yok. Elimden alınanların hesabını soracağım kimsenin olmaması ne acı. Kendi kendime ettiğimi kimse etmedi bana.

Yaşamaya gönderildiğimiz bu dünyada asla kim olursa olsun kimseyi kendi kendinin önüne geçirmeyeceksin, anladım; onu kendinden çok düşünmeyeceksin. Bir süre sonra “ben” kalmıyor ortada. Her şey “o” oluyor ve o da gidince bitkisel hayata giriyor ruhun, bedenin, usun, yüreğin. Paramparça oluyorsun ve ortada “sen” diye bir şey kalmıyor. Yaşam acısı ve tatlısıyla sürerken sen hep aynı yerde kalıyorsun. Toprağın altına yatırdığın olmadan sen de asla bir daha tam olamıyorsun. Eksik yaşamanın handikaplarını kaldıramıyor, evrende koca bir kara deliğe düşmüş gibi oradan oraya savruluyor, bir yerlere çarpıyor, kendi kendinin kemiklerini kırıyor ve nedense bir türlü ölmüyorsun. Yaralarını saracak yarını arıyor; ama acı gerçeğin tokadıyla tek başınalığını hatırlayıp kendinden geçene kadar boş veriyorsun. Ta ki yeniden kendine gelip oradan son hızla boş vermişliğin kucağına dönene kadar.

Bir türlü kendine gelememenin sarhoşluğunda yitip giderken ömrünün günleri, sen sadece seyirci oluyorsun hayat sahnesi karşısında hareketsizce oturan. Felç olmuş gibi ruhum, kalbim, zihnim. Düşünemiyor olmanın dayanılmaz sancısıyla biten bir günü karanlık bir geceye bağlarken zihnimin bomboşluğunda emin olduğum tek şey yine kendim için bir şey yapamamış olduğum gerçeği oluyor. Kalbim acıyor, ruhum yanıyor, ağrılar içindeyim. Gökyüzü alabildiğince hırçın ve sinirli çakarak, gürleyerek ağlarken ben bir damla gözyaşı dökmeye hasret ölüyorum terk edilmişlik çöllerinde. Hiç düşünmezdim bencilliği özleyeceğimi. Bilmezdim sorumsuzluk ustası olmak isteyebileceğimi. Suyu sıkılmış ekşi bir limon gibiyim. Geriye kabuk ve posadan başka bir şeyi kalmayan. Hayatın zalimliğine böylesi boyun eğeceğim kimin aklına gelirdi ki? Benim değil!

Yoksunluk hissini öğrendim bu yorucu ve sıkıcı hayat oyununda. Tükenmişlik ve yalnızlık rolleri de hep bana kaldı. İşe yaramaz bir oda süsü gibiyim artık. Benden geriye kalanlarla yeniden bir birey inşa edilebilir mi ki? Hayata yalvarır oldum; “Hadi beni güldür biraz!” diye. Bir şahinin pençeleri arasında son dakikalarını yaşayan bir serçe gibiyim; ama bir türlü almıyor canımı bu büyük ve hain kuş. Sadece korkumdan besleniyor. Ben bittikçe o büyüyor durmadan. Var olmak ıstırap halini hiç bozmuyor. Maskelerim tükeniyor. Yakında herkes içimde büyüyüp duran o sefil ve tükenmiş beni görebilecek. Aynalardaki ben, bana yabancı. Dünyadan âlâ cehennem yok bana. Bir yanım karanlık bir yanım aydınlıktı; ancak tükeniyor mumlarım, yok oluyor ışıklı yanı dünyamın. Parıltılarım tükendi. Sonuna kadar dayanamayacağım diye ödüm kopuyor.

Demet Yener

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol