İtalya'da futbol takımları aileler tarafından yönetilir.
Aileler, takımları bir şirket anlayışından daha çok, bir aile onuru gibi görmektedir.
İtalya’daki şeref kavramı futbol içinde geçerlidir.
Aileler, sahibi oldukları futbol takımlarının başına inandıkları bir sportif direktör atarlar ve o direktör teknik yönetim ile başkanlık arası koordineyi sağlarlar.
*
İngiltere'de ise, kulüpler hisse ve şirket anlayışı ile alınır satılır ve yönetilirler.
Şirket sahibi, kulüpte istediğini yapabilir. Ancak amaç kar kazanmak olduğundan kar kazandırıcı herşeyi yaparlar.
İngiltere de inanış, mali gücün başarıyı getirebilme potansiyelidir. Mali başarı devamlı olmalıdır.
İngiltere'de futbol özellikle 1992 de premier lig'in kurulması ile dünya tarafından ilgi ile takip edilen bir lig halini almış, futbol kalitesi de, gelirler de aynı oranda artmıştır.

İspanya'da bizim gibi demokratik secim mevcuttur ancak, sistem denetime tabidir. Genel kurul özellikle göreve gelen başkanın şahsi mevduatına çok büyük önem vermektedir.

Türkiye'de ise futbol, siyasi otorite ile paralel bir seyir izler.
1980 sonrası çalkantılı siyasi yaşam ve ekonomide ki yüksek kriz ortamı, kulüplerin siyasilerle birlikte, futbola doğrudan etkisi ile sonuçlanmıştır.
Kulüp başkanlığı sayesinde bir çok işadamını tanıdı bu ülke!
Siyaset ve futbol ilişkisiyle yoğrulan Türk futbolu ,3.dunya ülkesi kıvamında bir futbol anlayışıyla devam ederken,’’iddaa’’ diye bir şans oyunu çıkıyor ve birden Bundes liga’yı, Seri A’yı, La liga’yı, premier league’i sokuyor hayatımıza.
Dünya üzerinde nerde olduğunu bilmediğimiz ülkelerin, sırf futbol takımları için yaşam tarzından, iklimine kadar her şeylerini didik didik ediyoruz.
TV,nin karşısında tüm hafta sonunu koltuğumuzdan kalkmadan geçirip, attığı sürpriz golle kuponumuzu yatıran defans oyuncusuna salya sümük küfrediyoruz.
Peki kurduğumuz senaryolara ne demeli?
Yok efendim, yayıncı kuruluş maçları organize ediyor!
Ligin heyecanı kaçmaması için hakemler maçlara ayar veriyor!
Maçlar da oyuncular ikili ilişkileri ile maçlara yön veriyor!
İddalar doğrumu yalan mı bilemiyoruz!

Sokak aralarında, halı sahalarda farklı duygular katarak yücelttiğimiz oyunun, aslında bir sektör haline gelmiş olmasını hayretle seyredebiliyoruz.
Futbol ekonomisi bu boyutlar da yol alırken,maalesef ki, her konuda olduğu gibi ‘’ahbap-hısım’’ ilişkisinin döndüğü, şike girişimlerinden geçilmeyen , altyapıya tesisleşmeye önem verilmeyen gariban bir olgu olmaya devam ediyor,Türk futbolu.

Büyük takımların tesislerine bakıp, "hadi len atma adamların ne güzel imkanları var" demeyin.

Türk futbolu aslen ne durumda görmek için 19 mayıs toprak sahaya, Trabzonda’ki Yavuz Selim’e, Çanakkalede’ki yan sahaya bir gidip bakın..

Futbol sahasında birbirlerinin sahasına top atarak birbirlerini engelleyerek antrenman yapmaya çalışılan onlarca futbol takımı...

Bir iki soyunma odasında "yahu biraz eşyalarınızı yana çekin de biz giyinelim" diye 4-5 takımın birden g.. kadar yere sığmaya çalışılan Türk futbolu.

Milli takım hocasına milyon dolarlar maaş verip, amatör takımlardan para alan ancak hiçbir yatırım yapmayan bir Türk futbolu.

Genç ve minik takımlarda parasızlıktan antrenör bulamamaktır Türk futbolu.

Mahallenin futboldan az buçuk anlayan zamanında yine amatör kümede top koşturmuş abisini hatır minnet altyapı antrenörü yapmaktır Türk futbolu...

Türk futbolu;

Yağmur çamur içinde, yol parasını yemek parasını sırf futbolculuk hayaliyle yine futbola harcayan gençlerin, pis ilişkiler yüzünden futboldan soğutulan gençleri yaratan bir ülkede oynanan futboldur.

Kimse kimseye kızmasın. Kimse kendini de kandırmasın... Bu memlekette futbol böyle !
Bence herkes eşit derece de kabahatli!

TFF den ,antrenörlere kadar,
Yöneticiler den, futbolculara kadar,
Basından, siyasetçisine kadar..

"peki ya futbolu düzeltmek için ne yapmak lazım?"

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol

Avatar
Necati topcu 2018-02-27 14:54:38

Sistem baştan sona kadar degişmeli reform yapılmalı