HAMZA ANDREAS TZORTİS TOPAL OSMAN’A KARŞI

Soykırım; ırk, canlı türü, siyasal görüş, din, sosyal durum ya da başka herhangi bir ayırıcı özellikleri ile diğerlerinden ayırt edilebilen bir topluluk veya toplulukların bireylerinin, yok edicilerin çıkarları doğrultusunda, bir plan çerçevesinde ve özel bir kastla yok edilmeleri anlamına gelmektedir. Dünyada bu kavramla başı belâda olan milletler listesinin ilk sırasında, her ne hikmetse, Türkler gelir.

Sorunun temelleri 1878-79 Rus Osmanlı Savaşı’nda atılır. Savaş sonunda imzalanan Ayestefenos Antlaşması’nın 16. maddesine göre Osmanlılar, Ermenilerin yaşadıkları bölgelerde ıslahatlar yapmayı kabul eder. Ancak Batılı devletler bu antlaşmayı yeterli bulmaz, anlaşmayı yürürlükten kaldırır ve Berlin Anlaşması imzalanır. Bu anlaşmayla Batılı devletler, Ermeni sorununu denetleme ve yönlendirme imkânı bulurlar. Ermeni meselesi ilerleyen dönemlerde Vilayet-i Sitte adıyla Wilson Prensipleri ve Sevr Anlaşması’nda karşımıza çıkar. İstiklâl/Bağımsızlık Savaşı’nın Sevr Anlaşmasını yırtıp atmasıyla Batılı devletlerin resmî müdahaleleri ortadan kalkmışsa da fiilî müdahaleleri halen devam etmektedir.

Berlin Anlaşması’nın ilgili maddelerinden hareketle Ermeni Patrikhanesi ve din adamlarının öncülüğünde Hınçak ve Taşnaksutyun gibi ayrılıkçı Ermeni örgütleri kurulur. Ermeni milletini tahrik ederek bir dizi isyana teşvik ederler. Bu şekilde bölge karıştırılacak, Batı’nın Osmanlı’ya müdahalesi sağlanacaktı. Osmanlı yönetimi bu olayları ironik bir şekilde “Ermeni Patırtısı” olarak adlandırıyordu. Birinci Dünya Savaşı’nın başlarında yaşanan bu olaylar, Ermeni ve Türk nüfus arasındaki güven ortamını yıktı. Birinci Dünya Savaşı’nda Ermeniler, Rus ordusu içinde oluşturdukları gönüllü birliklerle Osmanlı’ya karşı savaştılar. İttihat ve Terakki, Şubat 1915’te Van, Muş ve Bitlis’te Müslüman halka karşı gerçekleştirilen şiddet eylemlerinin sorumlusu olarak belirlediği Ermeni elebaşlarını tutukladığında takvimler 24 Nisan 1915’i gösteriyordu. Bugün, Batılı devletlerin sözde Ermeni soykırımı için milat saydıkları sembolik tarih budur.

Yıllardır bu konu üzerinden Türkiye Cumhuriyeti’ne baskılar uygulanır. AİHM kararlarına aykırı olarak meclislerinden soykırımı tanıma yasaları çıkarmaya çalışırlar. Bütün tarihî kanıtlar aleyhlerinde olmasına rağmen bıkmadan usanmadan her sene anıtlar açarlar, açılmış anıtları ziyaret ederler. Sözde soykırımı ispat etmeye kendisini adamış Ermeni Milli Enstitüsü’nün sanal ağ sayfasına göre 30 ülkede sözde Ermeni soykırımı anıtı var. Batılı ülkeleri anladık da din kardeşlerimiz(!) Mısır, Suriye, İran, Lübnan ve Etiyopya’da ve dünyanın öbür ucundaki Hindistan’da bu anıtların ne işi var onu anlayamadık. Hindistan’da kaç Ermeni yaşamıştır ve yaşamaktadır?

Soykırım denince akla Hitler gelir. Yahudiler belki de bugün yaşadıkları hayatı, onun 6.000.000 Yahudi’yi öldürmesine borçludur. Ama Stalin yaklaşık 20 milyon insanın ölümünden sorumludur. Yani bir Stalin yaklaşık üç Hitler eder. Ermeni soykırımı gibi gerçekdışı iddiaların Türkiye’deki savunucuları Stalin’in bunu devrim(!) için yaptığını söyleyerek avunur. Ama topraklarındaki savaşı hafifletmek için Ermenileri zorunlu iskâna tabi tutan Osmanlı faşist ve soykırımcıdır.

Ermeni soykırımı iddiaları karşısında, ne yazık ki, Türkiye Cumhuriyeti olarak pek de etkili savaşamadık. Hele son on-on beş yılda verdiğimiz tavizleri düşünürsek işimizin daha da zorlaşacağı ortadır. Osmanlı’nın mirasını reddetmekle bu iddialardan kurtulacağını sanan bazı akl-ı evvel yöneticiler de işin tuzu biberi olmuştur.

Batı, Ermeni iddialarının yavaş yavaş çürüdüğünü anladığından ya da iddialara yeni destekçiler bulmak istediğinden devreye başka planlar koymaya başlamıştır. 1878’teki Ermeni hareketleriyle neredeyse aynı yıllarda Amerika’dan gelen bir grup Rum ve bölge halkıyla beraber, İngiliz ve Amerikan desteğiyle Pontus Rum Krallığı’nı ihyâ etmek amacıyla Etnik-i Eterya’yı kurar ve bunlar Karadeniz yöresinde Müslüman ve Türk tebaya saldırmaya başlar. Bu tip gruplar ve faaliyetleri için Nutuk başta olmak üzere birçok kaynak bulunur. Ayrıca Yunanlı işgalcilerin Bağımsızlık Savaşı boyunca yaptıkları mezalimler, savaş sonrası ülkeye davet edilen uluslararası kuruluşların raporlarından takip edilebilir. Ayrıca Yunan araştırmacı yazar-gazeteci Tasos Kostopulos “1912-1922 Savaş ve Etnik Temizlik” adlı kitabında bu konu ayrıntılarıyla ele alınır.

Birkaç yıldır PKK/PYD faaliyetlerini Karadeniz’e kaydırsa da bölgenin milli bilinci yüksek halkı arasında yer bulamamış ve tutunamamıştır. Batı’ya bölgeyi kaşıyacak başka bir malzeme gerektir. Batı’nın değirmenine su taşıma görevini, sol gruplardan, PKK/PYD sempatizanı ancak söylemleri Lazca, Rumca ve Pontus uygarlığı olan kişiler yüklenir. Bunlar; etnik müzik, edebiyat gibi etkinliklerin ardında Karadeniz’de Pontus Soykırımı(!) yapıldığı iddiasını yayarlar. Dinci kesimde ise geçtiğimiz günlerde, birini kızıl tamuya uğurladığımız “Keşke savaşı Yunanlılar kazansaydı!” diyecek kadar milletine düşman, İngiliz vatandaşı fesliler ve fesli severler bulunur. Ne de olsa fes bir Rum başlığıdır.

Söylem ve eylemleri Kürt ve Ermeni ayrılıkçılarıyla aynıdır. Yine Amerika, İngiltere gibi süper güçlerin destekleriyle hareket etmektedirler. Marmara Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümü Öğretim Görevlisi Neval Konuk, Orta Makedonya bölgesinin 55 farklı yerinde Türkiye aleyhine dikilen sözde Pontus soykırımı anıtı bulunduğunu tespit etmiştir. Bunların birkaç tanesi Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün doğum yeri olan Selanik’te. İşin sembolik anlamı, bu nedenle oldukça önemli. Batı, Ermeni soykırımı konusunda Türkiye Cumhuriyeti’ni mahkûm edemeyeceğini anladı. Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Bağımsızlık Savaşı’nı başlatmak üzere Samsun’a çıktığı 19 Mayıs tarihini seçti. Bu yıl 100. yılını kutlayacağımız 2019 tarihini de soykırımın 100. yılı olarak ilan etti.

Hamza Andreas Tzortis’in Boğaziçi’nde (hangi) İslam Araştırmaları Topluluğu davetiyle Türkiye’de etkinliğini sürdüren Boğaziçi Üniversitesi -Robert Kolej, Amerikan okuluydu- salonunda beş yıl önce yaptığı konuşma bugün neden piyasaya sürüldü. Neden Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e -tıpkı fesli tarihçi gibi- “şeytan” dedi ve Müslüman(!) gençler neden alkışladı varın siz düşünün. Rahmetli Attilâ İlhan gibi “Bu da size ev ödevi olsun.” diyeyim.

Soykırım yalanlarının bazı devrimci(!), sol görüşlü (!), (neden ve nasıl) Atatürkçü kesimlerce savunulması ise oldukça ilginç görünüyor ama daha da ilginci, gerici ve karşı devrimci olarak suçladıkları siyasal İslamcılarla aynı çizgide bulunmaları. Tersten bakacak olursak İslamcıların dinsiz, ahlaksız diye suçladıkları devrimcilerle aynı amacı güdüyor olmaları. Tarihî işbirliği sürüyor; Kuvva-yı Milliye karşıtı gruplar, bağımsız ve millî Türk devletine karşı savaşıyor.

Neyse ki Topal Osman’ın, Hasan Tahsin’in Eren Bülbül gibi torunları, Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ülküdaşları var.

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol