KİTAPLAR

Siyaset, ekonomik yaşam ve bunların getirdikleri, insanın omzuna ağır bir yük gibi biniyor. Yaşam, insanın gözüne gittikçe derinleşen bir kara delik gibi görünmeye başlıyor. Nereye kaçacaksınız, kuşatılmış ve susturulmuş hissettiğinizde? Çocukluğumdan beri ne zaman dünyayla kavga etsem kitaplara sığındım. Her biri yeni bir dünya önerdi bana. İtiraf etmeliyim, eğitim hayatım boyunca, ilgimi çekmeyen bazı derslerde bile sıranın altında kitap okudum. Bu da benim haylazlığım işte.

Lisede ise bir başka eğlence eklendi hayatıma, ne zaman kafam bozulsa cebir soruları çözmeye başladım. Artılı eksili sayılar, kimi zaman kaç bilinmeyenli olduğu bilinmeyen denklemler, üslüler, köklüler. Bu arada, matematik konusunda tek çözebildiğim problemler bunlardı. Belki de hiç havuzumuz olmadığından. Haydi bugün dünyadan kaçalım.

Azıcık kitaplardan söz edelim. Son günlerde elime aldığım en eğlenceli kitap, Ege Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Öğretim üyesi Prof. Dr. Hatice Şirin’e ait. “Sözcük Hikâyeleri”. Sözcükler ilginç şeyler, her biri bir tarihi, bir kültürü, bir zihniyeti bir anlayışı içinde taşıyan mikro dünya. Hatice Şirin, sözcük kökeni çalışmaları konusunda uzman bir akademisyen olarak tanınır. Sözcüklerin kökenleri peşinde yolculuk ederken karşılaştığı ilginç ve eğlenceli sözcük hikâyelerini sosyal medyada bizlerle paylaşır. Kendisinin önsözünde de ifade ettiği gibi bizlerin oluşturduğu baskı bu kitabın yazılmasına neden olur. Kitabın bir uzman tarafından yazılmış olması sizi ürkütmesin. Oldukça sade ve herkesin anlayabileceği bir çalışma. “Zapata” sözcüğünün Tatar Türkçesinden bir İspanyol devrimcisinin adına yolculuğunu, “peygamber devesi” sözcüğünün hikmetini, günümüzün en yaygın giyim malzemesi olan “jean” sözcüğünün hikâyesini okuyun. Eğlence, kimi zaman bir gülümseme ve hatta kahkaha garantili.

Roman okumak ya da romanı, roman gibi okuyamamak benim için bir meslek hastalığı. Yok kurgusu, yok cümle yapısı, yok noktalaması derken romanlar benim için bir malzeme olmaktan öteye gidemiyor. Utanç verici… Ama bana tekrar romanı, roman gibi okutmaya başlayan bir yazar keşfettim. Kendisiyle şahsen de tanıştım. Kendi öyküsü bile çok ilginç. Öğretimini lisede yarım bırakmak zorunda kalmış, Balıkesir’de yıllarca bakkallık yaparak geçimini sağlamış, benim gibi kitaplara sığınmış ve benden farklı olarak başarılı bir yazar olup çıkmış Metin Savaş. Her bir romanı başka bir eğlence, “Efendi Dayının Kozalakları” peşinde bir ailenin gizemi, “Erlik”te bir aşk hikâyesi içinde iyi ve kötünün çarpışması, “Zemheri Kuyusu”nda İstanbul’daki 17 Ağustos depreminden yola çıkıp kendini 1894’te Osmanlının başkenti İstanbul’da yaşanan depremin ortasında bulan acemi yazarın maceraları anlatılır. “İstanbul Karnavalı Üçlemesi”, halk inanışlarımızın şeytanî figürü “Çarşamba Karısı”nın İstanbul sokaklarında işlediği cinayetler üzerine kurulur. Her bir romanda Türk tarihinin bir köşesinden başlar, diğer bir köşesinde bulursunuz kendinizi. Her bir kahramanın ağzından, topluma, siyasete, edebiyata ilişkin bilgi ve eleştiriler okursunuz; ama hiçbir kahraman size parmağını sallayarak ahkâm kesmez.

Tarihten hoşlanıyor ve Türk tarihine başka bir gözle bakmak istiyorsanız, yazdığı hiçbir kitaba unvanını koymasa da kitapları hep hak ettiği ilgiyi fazlasıyla gören Prof. Dr. Osman Karatay’ı okuyun. “Türklerin Kökeni” kitabıyla Türklerin ana yurdu, dünya tarihi üzerindeki etkileri ve Batı kaynaklı tezlere verilmiş bilimsel yanıtlarla şaşırıp kalın. “Bey ile Büyücü” kitabıyla “bey” ve “büyücü sözcüklerinin tarihî yolculuklarını izleyin. Yazarın diğer kitaplarını da siz keşfedin.

Gotik, fantastik vampirli, şeytanlı, zombili kitaplara düşkünseniz Türkiye’nin en genç masalcısı Seçkin Sarpkaya’dan “Türklerin Şeytani Masalları:Türk Masal ve Efsanelerinde Demonik Varlıklar” veya Salim Fikret Kırgi’den “Osmanlı Vampirleri: Söylenceler, Etkiler, Tepkiler” kitaplarını okuyun. Bakın, bizde Amerikan dizilerine senaryo olabilecek neler var...

Yok, hâlâ “Ne olacak bu memleketin hâli?” diye kara kara düşünüyorsanız, ak pak sakalları, güler yüzüyle satırların arasından çıkıp yanınıza otuverecekmiş kadar samimi üslubuyla Prof. Dr. İskender Öksüz’ü alın elinize. Üst akıl denen şeye karşı çaresizliğinizi “Alt Akıl: Aptallar ve Diktatörler” ile giderin. Geri kalışımızı “Niçin Geri Kaldık?” sorusuna verdiği akılcı yanıtlarla değerlendirin. “Bilim, Din ve Türkçülük” kitabıyla bu üç kavramın gelişimi, yaşamımızdaki yeri ve etkilerini görün.

Burada adını anamadığım daha birçok yazarımız var. Kanımız akmasın diye mürekkep akıtıyor, hepsi. Onların akıttığı mürekkebin hakkını vermek gerek. Aldığımız diplomalar, vatanseverliklerimiz, ideolojilerimiz kuru kuruya hiçbir işe yaramıyor. Okuduğunuz her satırın sizi değiştireceğini ümit ediyorum; çünkü gereksiz muhafazakarlıklar, temelsiz ilericilikler, yanlış seçimler ve bunların sonuçları aslında kaderimiz değil; bizim tercihlerimiz.

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol