DOST KAZIĞI

Dostluk aslında apayrı bir şeydir, candan öte olmaktır. Şems’tir mesela, kâğıt ve kalemdir... Yakalayabilene mucizedir ama yakalamak zordur.

Ben düşmanlarımla başa çıkarım, siz beni dostlarımdan koruyun!

Kazıklı Voyvoda’nın kazıkları bile bu kadar acı vermez. Dost kazığı, tabiri caizse adam olmak ve insanları tanımak için, belirsiz aralıklarla yenmesi kaçınılmaz bir kazık türü olarak da tanımlanabilir. Benliğinde iyileşmesi zor bir yara bırakarak insana hayatını ve yaşadıklarını düşünmesi gerektiğini öğreten deneyimdir. İnsanın önce göz bebeklerini büyüten, “Bu benim başıma gelmiş olamaz.” dedirten sonra da aniden olgunlaştıran ve birdenbire çökerten bir hayat dersidir.

Dost kazığı, kazıkların en ağırıdır. İnsanlara şüpheyle bakan bireyler yaratır. İnsandaki güven azalır. Kişide “En yakınımdaki de bunu yaparsa kim bilir dışarıdakiler neler yapmaz.” şeklinde paranoyalar oluşturur. Tahammülü ve sindirimi çok zor ve uzun süren bir arbededir. İnsanın içinde bir şeylerin parçalandığı, içinin kanadığı bir durumdur. Atılan kazığa değil de bu kazığı atanın dostun olmasını hazmedemezsin. Bu da koyar adama, bir anda yaşamının tüm sırlarını bir alçakla paylaşmış olmanın dayanılmaz ağırlığı vurur suratına.

Uykularını kaçırır geceler boyu. Dostunun bir türlü kabullenemediğin ihanetiyle baş etmen gereken bir süreç başlar ardından. İçine sindiremediğin alçaklığı unutmaya çalıştığın iğrenç bir vaziyet içinde bulursun kendini. Acıdır. Hem o kadar acıdır ki tüm bedeninde, tüm benliğinde hissedersin. Bir süre insanın dengesini bozar ve daha sonra ayaklarının yere daha sağlam basmasını ve gerçekleri görmesini sağlar.  “Dost” demişsin zaten, daha ne kadar abartılabilir ki, daha ötesi nedir, ne vardır dosttan öte?

Benim sadık yârim kara topraktır!

Sonuçta sıfatı ne olursa olsun, sen onu hayatında nereye koyarsan koy, adına ne dersen de insanlar üzer ve daha acısı yaptığı şeyi normalleştirmeyi ve kendini aklamayı dener.

Hayat koşulları, belki yoksulluk belki de işsizlik tıpkı kedinin fareyle oynadığı gibi insanların karakterleriyle oynar. İnsanlarda ani bir haset duygusu baş gösterir. İçinin derinlerine sakladığı ya da gömdüğü tüm kompleksler su yüzüne çıkar. Bir anda size kazık attığını görerek şok olursunuz. Olmayın. Siz “Bu hayatta bir tek ona gözüm kapalı her şeyimi emanet ederim!” derken, o sizi aldatmış ve üzmüştür. Çok kızarsınız. Kızmayın. Zamanla belki hatasını anlar ve utanır diye beklersiniz. Oysa tüm bunları göze alan o dost(!) hiçbir mahcubiyet duymaz, yıkılırsınız. Yıkılmayın.

Her dost dosdoğru dost olmuyor!

Dost kazığı yemiş, arkadaş ihanetine maruz kalmış insanlarda değersizlik duygusu baş gösterir. Bunu takiben yeni arkadaşlıklar kurma korkusuna kapılır. Bu süreci de öfke ve depresyon tamamlar. Zaten kazık yemenin sancısını çekerken kendisine bir de kendisi ceza verir mağdur taraf. Belki de bu önceden tahmin edilemeyen durumu daha en başındayken önlemek gerekir.

Günümüzde arkadaşlıkların eskiye nazaran çok daha hızlı başlaması ve kişilerin daha birbirini doğru düzgün tanımadan çok yakın bir ilişki içine girmesi en büyük risk faktörünü oluşturur. Aynı şekilde statü ve kişisel değerlerdeki farklılıklar ve almak-vermek konusundaki dengesizlikler de bir arkadaşlıkta er ya da geç ciddi sorunlar oluşmasına yol açar. Arkadaş ya da dostlar arasındaki ihanete yol açan duyguların başında haset, yani kıskançlık gelir. En yakın arkadaşın başarısının yarattığı ve içinde kötülük, güçsüzlük, çaresizlik ve öfke barındıran yıkıcı haset duygusunun kaynağında kişinin yaşadığı yoğun aşağılık kompleksi yatar. Yıkıcı haset yaşayan kişi, başarılı arkadaşını devamlı eleştirir, onu hiçbir zaman başarısından dolayı kutlamaz ve en zayıf dönemlerinde onu ezmek için fırsat kollar. Bencilleşen bir dünyada dost olmak da dost kalmak da zordur aslında.

O halde neymiş? Güveneceğin insanı doğru seçmek gerekirmiş. Sevmekten önemliymiş güvenmek. Duygularının esiri olmadan değerlendirmek gerekirmiş karşındakini. Ve kimseye umut bağlamamak gerekmiş. Çağımızın mahkûm ettiği yalnızlığa arkanı dönmemek gerekmiş demek.

Belki de modern çağın insanı sadece aynadaki yansımasına ve içinde taşıdığı inanca güvenmelidir. Ruhsal duvarlar örmelidir diğerleriyle arasına. İş hayatı ve özel hayat yeterince ihanet barındırırken kalbinin en savunmasız yerini korumalıdır. Belki de müttefik değil, gizli düşmandır dost! Duygularınızı koruyun çünkü zamanla benliğinizde açılan derin yarıkların sebebi duygu çöküşleridir…

Bir dost…

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol