Warning: ob_start(): output handler 'ob_gzhandler' conflicts with 'zlib output compression' in /home/chedef/public_html/index.php on line 0
Yolun Sonu (01-06-2019)

KALKTI GÖÇ EYLEDİ SURİYE ELLERİ!

Göç etmek insanlığın kaderi. Binlerce yıldır, insan toplulukları kendilerini etkileyen olumsuz koşullardan kurtulmak için kitlesel olarak yer değiştirmek zorunda kaldı. Savaş, ekonomik kayıplar, ülkedeki zorunlu kültür değişimleri, doğal afetler, siyasî ve sosyolojik düzenin bozulması ülkedeki huzurun bozulmasına, dengelerin değişmesine neden oldu. Huzuru bozulan kitleler göç etti. Göç, bu bakımdan hem göç edenlerin hem de göçlere maruz kalan topraklarda yaşayanların dengesini dolayısıyla dünyanın dengesini bozdu.

Tarihteki göçlerin en önemlisi MS 350-800 yılları arasında, Hun İmparatorluğu’nun parçalanmasından sonra yaşanan Kavimler Göçü’ydü. Bu olay sadece Hunların yer değiştirmesi ile sınırlı kalmadı. Slavlar, Alanlar, Gotlar, Anglo – Saksonlar, Vandallar, Franklar başta olmak üzere bütün halklar yer değiştirmek zorunda kaldılar. Kavimler Göçü, Roma İmparatorluğu’nun önce parçalanmasına, daha sonra yıkılmasına neden oldu. Hristiyanlık Avrupa’da hızla yayılmaya başladı, kilisenin etkisi arttı ve Skolastik Düşünce güç kazandı. Doğudan göç eden kavimler ve yerli halkların karışmasıyla bugünkü Avrupa milletleri ortaya çıktı. Tarihsel olarak ele alındığında göç; hem göç eden insanların hem de genel olarak dünya düzenin bozulması sonucunu doğurdu. Kültürün yayılması, insanlığın yeni ve ileri adımlar atması, gen havuzlarının çeşitlenmesi göçün insanlık tarihindeki olumlu sonuçları oldu. Bu olumlu sonuçlar belki de uzun vadede hissedilecektir ama….

Bugün özellikle ülkemiz gibi siyasî ve ekonomik dengenin bozulduğu; güvenlik sorununun had safhada hissedildiği ülkelerde göç olgusu ve göçmenler ciddi sorunlar doğurur. Ülkede verilen sosyal hizmetlerin aksaması, ucuz işgücü olarak çalışan Suriyeli göçmen karşısında zaten istihdam sorunu yaşayan Türk vatandaşın tercih edilmemesi, göçmenlerin ülke yaşamına ve kültürüne adapte olmaya direnmeleri huzursuzluğu arttırır. Göçmenlerin %67’sinin yoksulluk sınırı altında oldukları tespit edilmiş. Zaten ekonomik sorunlarla boğuşan bir ülkenin bu yükü kaldırmasını beklemek ilginç.

Savaşlar, bireylerin ve toplumların beden ve ruh sağlıklarını olumsuz etkiler. Hele kabul ettiğiniz göçmenler, sağlık hizmetleri açısından barış zamanlarında bile kendi ülkelerinde, olumsuz koşullarda yaşamışsa çeşit çeşit hastalığı beraberlerinde getirecek. Sizin yok ettiğiniz bazı hastalıklar -örneğin çiçek, kabakulak- bile tekrar salgın halinde yayılacaktır. Bazı hastalıkların hortladığı sağlık personeli tarafından dile getiriliyor.

Göçmen bireylerin ruh sağlıkları üzerinde yapılan çalışmalarda; depresif bozukluklar, anksiyete bozuklukları, samotoform bozukluklar ve uyum bozukluklarının sık görüldüğü rapor edilmiş. Sosyal rollerdeki değişim, kültürel norm ve değerlerdeki belirsizlik ve bunun yol açtığı kültürel şok, göçmenlerin yaşadıkları stresi besleyen unsurlar olarak dile getiriliyor. Duygu bozuklukları kişiyi intihara sürükleyebildiği gibi, içindeki şiddeti diğer bireylere yansıtmasına da neden olabiliyor. Yani Türkiye nur topu gibi şiddet eylemlerine gebe görünüyor. 14 yaşındaki çocuğu kalbinden bıçaklayan Suriyeli, boğaz kesen Suriyeli gibi birçok haber de geliyor.

Göçlerin en önemli sonucu nüfus üzerinde olur. Raporlara göre 231 bin göçmen barınma merkezlerinde, 2,950 bin göçmen Türkiye’nin farklı kentlerine dağılmıştır. Gaziantep’in toplam kent nüfusunun % 17’si, Şanlıurfa’nın % 23’ü, Hatay’ın % 26’sı, Kilis’in %80,54’ünün göçmenlerden oluştuğu rapor ediliyor. Yine raporlara göre, 130 bin yerli nüfusa sahip Kilis’te 114 bin 797, İstanbul’da ise 546 bin 238 göçmen kayıtlı.

Göç İdaresi 16 Mayıs 2019 itibariyle Türkiye’deki Suriyelilerin %46,1’inin 0-18 yaş aralığında olduğunu açıkladı. Açıklamaya göre, bu yaş aralığında 1 milyon 662 bin 753 Suriyeli bulunuyor. 0-18 yaş arası Suriyeli sayısı bir önceki aya göre 7 bin 372 kişi arttı.

Genç nüfus olarak tanımlanan 15-24 yaş aralığında 815 bin 128 kişi bulunuyor. Suriyeli genç nüfusun toplam Suriyeli sayısındaki oranı %22,6. Türkiye’nin genç nüfus oranı ise %15,8. Suriyelilerin yaş ortalaması 22,5. Türkiye nüfusunun 2018 verilerine göre yaş ortalaması ise 31,7. Suriyelilerin Türk nüfusuna oranı ise ülke genelinde %4,40. TÜİK tarafından Türkiye’nin nüfusu son olarak 82 milyon 3 bin 882 olarak açıklandı. Kasım 2018 itibarıyla son 8 yılda Türkiye’de doğan Suriyeli bebek sayısı 405 bin 521 kişi.

Yukarıda verilen rakamlar Göç İdaresi’nin kayıt altında tuttuğu mültecilerin verileri. Bir de bunların kayıt altında olmayanları var. Oranlara bakarsanız Suriyeli mülteciler genç nüfus oranlarında Türk nüfusa göre avantajlı durumda. Kayıt altındaki 0-18 yaş arasındaki Suriyelilerin bundan 20-30 yıl sonra yol açabileceği etnik sorunları, ülke üzerindeki hak iddialarını düşünün. Bugün bile etnik grupların hak iddiaları ve çıkardıkları terör olayları ile meşgul olurken maddi ve manevi kayıpları hesaplarsanız durumun pek de iç açıcı olmadığı ortada.

Önümüzdeki günlerde Avrupa ve Amerika’nın demokrasi söylemleri, dayatmaları ile bu nüfus karşısında Türk varlığının ve devletinin zor durumda kalacağını hesap edemiyorsanız ya kötü niyetlisinizdir ya da saf. Bu göçlere sırf Müslüman, ihvan ve ensar bakış açısıyla yaklaşamazsınız. Eğer bu şekilde yaklaşacaksanız Doğu Türkistan’da işkence çeken Türkler, yıllarca vatansız kalıp oradan oraya sürülen Ahıska Türkleri de Müslüman’dı.

Sınırdan geçen kaç Suriyeli’nin PYD/PKK üyesi, hangilerinin DAEŞ üyesi olduğunu, kimin ajan/provokatör olduğunu bilmiyorsanız ülkenizin sokaklarında “Kafa keseceğim!” diyen şahsın PKK üyesi çıkmasına sevinirsiniz ama onun da Suriye’de eğitilip donatıldığını, Suriye’ye müdahale sürecinde DAEŞ denen katil sürüsüyle birleştiğini unutursunuz.

Türk’ün cebinden SGK’nin zararını en aza indirmek için katkı payları kesilirken, biz randevu ve sıra, bazı kritik hastalarımız ilaç izni beklerken “ihvan”ın elini kolunu sallaya sallaya gidip ücretsiz tedavi olması, ortalama 25 milyon lira da aylık nakdî yardımın ceplerine koyulması tabi ki tepki çekecektir. İşsizlikle boğuştuğu, yoksulluk sınırı altında yaşadığı için tepki veren Türkiye Cumhuriyeti vatandaşına “ırkçı” muamelesi yapmaya da hakkınız yoktur.

Devlet; duygularla, acıma hissiyle değil; akıl, bilim ve planlamayla yönetilir. Oynanan nüfus oyununu gözünüze sokan, gelecekte başınıza gelecekler konusunda sizi uyaranları ırkçılık ile suçlayacağınız yerde, bunun bir toplum mühendisliği olduğunu anlamaya çalışın. Merhamet ettiğiniz bu insanlar, Anadolu’nun nüfus dengesini bozduğunda, yıllar önce Osmanlı’ya karşı birleştiği İngiltere gibi süper güçlerle birleşip vatanınızı elinizden almaya kalktıklarında devletinizin selâsını okuyup helvasını yersiniz. En acısı da kendini Türk milliyetçisi addedenlerin halen durumun farkında olmayıp Türk düşmanlığından geçinenlerle beraber “ensar”cılık oynaması. Bu topraklardan Türk’ün adı silindiğinde mi aklınız başınıza gelecek? Tarihte kalkıp göç eyleyen Avşar elleriydi hatırlatırım!

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol